BULGARİSTAN EĞER DEĞİŞMEZ İSE, ÜLKEYİ İYİ ŞEYLER BEKLEMİYOR
Deutshce Welle Bulgarca’dan Yasen Boyaciev’in yorumu:
Sorun eski ama, gittikçe daha da acı bir hal alıyor. Uzun zamandır havada dolaşan çözüm ise, şimdi besbelli ki somutlaşacak. Bir gün sonra Avrupa Birliği, AB fonlarından alınan kaynakların Birliğin kurallarına ve ortak kararlarına uyulmasına bağlı olmasını resmen teklif edecek. Bu teklif, muhtemelen üye ülkelerin çoğunun, özellikle de bütçeye aldıklarından daha fazla para yatıranların desteğini alacak. Fakat geri kalan bazı ülkelerin ise muhakkak büyük tepkisini çekecek.
“Evet” ve “hayır” için argümanlar
Tartışma yeni başlıyor, fakat bunun temel argümanları şimdiden bellidir. Siyaset ve ideoloji bazında Avrups Komisyonu’nun teklifi, AB’de daha büyüklerin, daha güçlülerin ve daha gelişmiş olanların daha küçüklere, daha zayıflara ve daha geri kalmış olanlara iradesini dayatmak şeklinde tanıtılacak. Bazıları bu argümanı “imparatorluğun dönüşü” şeklinde biçimlendirdi (Macaristan’ın Başbakanı Orban son zamanlarda AB hakkında “Brüksel’in dayattığı yeni bir imparatorluk” diye bahsediyor). Başkaları ise bunu kurallara uymayan AB’nin doğu kesimindeki ülkelere yönelik bir “ceza” şeklinde yorumladı.
Bu tanımlamalar belki de etkin olabilir ama, doğru sayılmazlar. Zira AB paylaşılan değerler topluluğudur ve bu değerler herkesin keyfine göre şekillenmez. Zira herkes bu topluluğa tamamen gönüllü olarak girmiştir ve böylelikle topluluğun değerlerini kendisi bizzat kendine “dayatmıştır”. Zira AB’deki ilişkiler dayatma temelli olmayıp, karşılıklı bağımlılığa dayanmaktadır ve bu yüzden de herhangi bir ülke kurallara uymaz ise, bu onun içişleri sayılmaz, bu herkesi ilgilendirir. Ve çünkü bazıları bu kurallar olmadan daha başarılı olabileceğini, bunlardan azat olabileceğini ve tek başına veya başka bir birlikte şansını deneyebileceğini belki de düşünebilir.
Parantez içinde söylenecek olursa, bazıları bu “kurtuluşu” sözüm ona liberal demokrasiden vaz geçmek şeklinde tanımlamaktadır. Fakat Avrupa Birliği’nin söz konusu olduğu durumda (ve bütün olarka Batı) bu ideolojik bir klişe değil, Birliğin faaliyetinin temel taşıdır. Uzun vadede barışı ve kalkınmayı garanti eden ve bu Birliği dünyanın en iyi yaşanabilir yerine dönüştüren demokratik toplumsal düzenin prensipler mecmuasıdır.
Tehlike
Avrupa Komisyonu’nun teklifine yönelik tartışma, hukuk alanında da sürdürülecek. Bunun karşıtları, AB sözleşmesine göre yakınlaşma politikasının amacının Birlik’te yaşam standardının eşitleştirilmesi olduğunu iddia edecek. Dolayısıyla dayanışma fonlarından salınan yardımların başka şart ve kriterlerle (GSMH hariç) bağlanamayacağını ve başka amaçlar için kullanılamayacağını öne sürecek.
Ne var ki, AB’de bütün devletlerin uyması gereken hukuk devletinin standartları geçerlidir. Bunlardan birinin üyelik için elzem olan asgari şartlara bile uymayacak kadar bu standartlardan sapması durumunda ne yapılmalıdır? Bazı ülkelerde belli ölçüde son zamanlarda tam da bu durum gözlemleniyor. “İç siyaset reformları” gerçekleştirme hakkını kullanma adı altında bu ülkeler, hukukun üstünlüğüne ve kuvvetler ayrılığına saldırdı, yargının bağımsızlığını kısıtladı ve siyasal denetim altına almaya çalıştı. İktidarın imkanlarıyla medyaların özgürlüğünü kısıtladılar. Yolsuzluklara ve kayırmacılığa serbest sahalar açtılar, buna Avrupa fonlarının paylaştırılması da dahil. Çoğunluğun iktidarının önündeki anayasal sınırlamaları ve azınlık haklarına yönelik garantileri ortadan kaldırıyorlar. Sivil toplum kuruluşlarına, üniversitelere ve genel itibariyle sivil topluma karşı atağa geçiyorlar. Şüpheli tehlikeleri abartmak, anlamsız korkuları körüklemek ve “düşmanları” ve “hainleri” parmakla göstermek suretiyle toplumsal iklimi zehirlediler. Öteki düşmanlığını ve nefret söylemini yeniden canlandırdılar. Ve hatta milyarlarını afiyetle elde ettikleri AB’nin kendisini dahi hedef tahtasına oturttular.
Bunlardan bazıları Putin’i beğeniyor, bazıları ise beğenmiyor. Fakat her iki kesim de gittikçe ona benziyor. Birçoğu Erdoğan’ı eleştiriyor (ve Türkiye’nin AB üyeliğine karşı çıkıyorlar), fakat onun izinde hızla ilerliyorlar. Kimileri bu süreci Brexit’ten daha büyük bir tehlike olarak tanımlıyor ve eğer önlem alınmaz ise, AB’nin şimdiki haliyle yok olacağı uyarısında bulunuyorlar.
Görünen o ki, şimdiye kadar yapılanlar gayet yumuşak ve yetersiz kalıyor. Sözleşmede yer alan oy kullanma hakkının geri alınmasına yönelik öngörülen en ağır tedbirin de uygulamaya konmasının netice vereceği şüpheli. Prosedür korkunç görünse de sonuna kadar yürütülemez, çünkü kuralları ihlal eden ülkeler birbirine arka çıkabilir. Avrupa Komisyonu’nun yeni teklifi, ekonomik yaptırımın uygulamaya konmasına yönelik bir denemedir. Pek zarif durmasa da bu teklif mantıklıdır, adildir. İşlevsel hale gelmesi için uygulamada hızlı ve neticeye götüren bir mekanizmaya ihtiyaç var ki, ilgili taraflar bunu bloke edemesinler. Eğer bu gerçekleşmez ise, netice hep aynı kalacak. Bu teklifi destekleyen devletler, hızla daha yüksek vitese geçecekler ve diğerlerini “iç siyaset reformlarını” gerçekleştirmeleri için rahat bırakacaklar. Fakat şimdiki ortak yaşamın sağladığı nimetlerden mahrum bırakarak.
Biz nerdeyiz?
Şimdilik Bulgaristan, bu karşıtlık konusu ile ilgili anılan ülkeler arasında yer almıyor. Avrupai monitoringe yönelik yıllık raporlardaki masum eleştirileri saymaz isek, Bulgaristanlı yöneticiler yıllardan beri damlaların arasından ıslanmadan geçiyorlar. Başkalarına kıyasla başarı ile boyun eğiyorlar, edepli duruyorlar, Avrupa’daki büyüklere ayak uyduruyorlar ve şiddetli dalgalanmalarda ve krizlerde gemiyi sarsmıyorlar. Onlardan AB hakkında hakaret duymazsınız, en fazla palmiye yağı ve gıdalarda “çifte standartlar” için birkaç aşırı ifade işitirsiniz.
Fakat diğer yandan Bulgaristan, kuralları ihlal eden ülkelerden hiç aşağı kalmıyor. Hatta yukarıda bahsedilen birçok gösterge açısından bunları solluyor bile. Burada hukukun üstünlüğü ve kuvvetler ayrılığı çok daha itibarsızlaştırılmış durumdadır, kilit devlet kurumları ise özel menfaatler tarafından ele geçirilmiştir. Burada bağımsız yargının ve basın özgürlüğünün üzerine şiddetli bir gölge düşmüştür. Burada yolsuzluk rahatsız edilmiyor ve her tarafa sızmış durumda. Burada iktidardan bağımsız olan herkese karşı devamlı atak yapılıyor, “düşmanların” ve “hainlerin” listeleri gazetelerde dolaşıyor, öteki düşmanlığı ve nefret ise iktidardaki çoğunluğun bir parçası. Oysa ki, burada da AB’nin milyarları zevkle elde ediliyor. Bulgaristan bunlara daha da bağımlı.
Şimdiye kadar Avrupa bütün bu olup bitenlere göz yumuyordu. Fakat bu lale devri sona eriyor. Avrupa Komisyonu’nun teklifi kabul edilsin veya edilmesin, Avrupa Birliği artık aynı kalmayacak. Ve eğer değişmez ise, Bulgaristan’ı hiç iyi şeyler beklemiyor.
Bakış.bg
BİZİ DESTEKLEYİN
UYARI: Yayınlanan haber, yazı ve fotoğrafların tüm hakları saklıdır. Kaynak gösterilse dahi haber, yazı ve fotoğraflar özel izin alınmadan kullanılamaz.
BİZİ FACEBOOK SAYFAMIZDAN TAKİP EDİNİZ. TIKLA VE TAKİP ET